Ümit Özdağ Manisa’da Türkiye’nin Gündemine Yön Verecek Açıklamalarda Bulundu Stratejik Etkili Mesajlar Verdi
“Türkiye’nin yeniden ayağa kalkması için halk sandığa gitmeli”
Gerçeklerin Sesi, Ümit Özdağ Neden Farklı?
Türkiye’nin siyasal ve ekonomik çıkmazında, halkın umudunu yeniden örgütlü bir vizyona dönüştüren liderlerden biri hiç kuşkusuz Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ. Onun sözleri, sıradan bir muhalif çıkışı değil; akademik birikimle donanmış, vatansever bir uyarı çağrısı niteliğinde.
Özdağ, “tek çözüm erken seçim” derken sadece bir siyasi hedef değil, ülkenin yeniden nefes alması için demokratik bir zorunluluğu vurguluyor.
Ümit Özdağ Manisa’da Basınla Buluştu
Gündem KKTC, Ekonomi, Güvenlik ve Erken Seçim
“AK Parti Ersin Tatar’ı Gerçek Anlamda Desteklemedi”
“5 Milyar Dolarlık Yatırım Mısır’a Gitti”
“İsrafa Dayanan Politikalar Türkiye İçin Çözüm Değil”
“Türk Polisine ‘Düşman’ Diyen Zihniyetle Karşı Karşıyayız”
“Tek Çözüm Erken Seçim”
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Manisa programı kapsamında basın mensuplarıyla bir araya geldi. Gündeminde hem KKTC seçimleri hem de Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik sorunları vardı. Ancak toplantının merkezine damgasını vuran cümle, netti:
“AK Parti Ersin Tatar’ı Gerçek Anlamda Desteklemedi”
Özdağ, KKTC seçimlerine ilişkin yaptığı açıklamada, “AK Parti, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı destekler gibi görünüp aslında desteklemedi. Bu, Kıbrıs Türk siyasetinde herkesin farkında olduğu bir gerçektir” ifadelerini kullandı.
Akademik geçmişine ve Kıbrıs konusundaki birikimine değinen Özdağ, iki devletli çözümün önemine dikkat çekerek “Federasyon görüşmelerine dönmek, Kıbrıs Türklüğünü belirsizliğe atar” dedi.
“5 Milyar Dolarlık Yatırım Mısır’a Kaçtı!”
Manisa’daki konuşmasında ekonomiye geniş yer veren Özdağ, Türkiye’nin sanayi üretiminde yaşanan çöküşe dikkat çekti:
“Tekstil sektörü çöküyor. Emek yoğun bu alanın 5 milyar dolarlık yatırımı Mısır’a gitmiş durumda. Bu, AK Parti’nin yanlış ekonomi politikalarının sonucudur.”
Özdağ, israfa dayalı ekonomi anlayışını da sert sözlerle eleştirdi:
“Neoliberal ekonomi politikaları Türkiye için çözüm değildir. Rantiyeye ve israfa dayanan sistem Türkiye’yi bitiriyor.”
Organize Suç ve Uyuşturucu Alarmı
“Şehirler Çetelere Teslim Edildi”
Zafer Partisi lideri, Türkiye’nin organize suç, uyuşturucu ve sanal kumar sarmalında olduğunu belirterek yeni bir “Tertemiz Türkiye Projesi” başlattıklarını duyurdu.
“Artık sokaklarımızda makineli tüfekli çeteler dolaşıyor. Uyuşturucu ortaokul kapılarına kadar indi. Bu tablo, devlet otoritesinin çöküşüdür.”
“Türk Polisine ‘Düşman’ Diyen Bir Zihniyetle Karşı Karşıyayız”
Ümit Özdağ, terörle mücadele konusundaki açıklamalarında da kararlıydı:
“Türk polisine ‘düşman’ diyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Öcalan’a ‘kurucu önder’ diyen anlayış, Cumhuriyet’in temellerine ihanettir.”
Özdağ, “Cumhuriyetin bir tek kurucu önderi vardır: Gazi Mustafa Kemal Atatürk,” diyerek sözlerini noktaladı.
“Göçmen Politikası Türkiye’yi Çökertiyor”
Basın toplantısında sığınmacı ve kaçak sorununa da değinen Özdağ, Türkiye’nin “sosyolojik ve ekonomik dengelerini kaybettiğini” söyledi:
“13 milyon fazladan insanla ev kiraları katlanıyor. TOKİ artık ev satmak için değil, kiraya vermek için ev yapıyor. Bu, yanlış göç politikasının sonucudur.”
“Erken Seçim Tek Çözüm”
Türkiye İçin Yeni Bir Başlangıç
Zafer Partisi lideri, Türkiye’nin mevcut yönetim anlayışıyla krizleri aşamayacağını belirterek erken seçim çağrısını yineledi:
“Bu hükümet Türkiye’yi yönetemiyor. Ekonomiden güvenliğe, dış politikadan adalete kadar her alanda tıkanma yaşanıyor. Tek çözüm erken seçimdir.”
Neden Erken Seçim Türkiye’nin Kazancı Olur?
Dile getirilen, “Bugün Türkiye, tarihinin en kritik kavşaklarından birinde. Toplumsal güvenin azaldığı, ekonomik dengelerin sarsıldığı, adalet duygusunun erozyona uğradığı bu dönemde erken seçim, sadece bir politik talep değil, milli bir ihtiyaç olduğu” vurgusu
Ümit Özdağ’ın Manisa’daki erken seçim çağrısı, Ülkesini seven, devlet aklıyla düşünen bir liderin isabetli çözümdü.
Türkiye erken seçime giderse;
Demokrasi yeniden nefes alacak,
Üretim ve adalet merkezli bir ekonomi inşa edilecek,
Halkın iradesi siyasetin rotasını yeniden belirleyecek.
Özdağ’ “Erken seçim Türkiye’nin yeniden dirilişidir.”
Bu yılki GastroShow 2025, “Sağlık” temasıyla bir gastronomi şöleni niteliğindeydi; hem lezzeti hem yenilikçi fikirleriyle öne çıkan stantlar ve sürpriz uygulamalarla katılımcıların beğenisini kazandı.
Başkanlığını Gürkan Boztepe’ nin Yaptığı GTD Gastronomi Turizm Derneği tarafından düzenlenen, GastroShow 2025, bu yıl “Sağlık” temasıyla 6 Ekim 2025 Pazartesi günü Swissôtel The Bosphorus, İstanbul’da gerçekleştirildi.
Lezzet, Teknoloji ve Yerel Zenginlikler Sahneye Çıktı
Öne Çıkan Stantlar ve Sürpriz Sunumlar
VitaMarin/ Öz Sağdıçlar Balıkçılık Türkiye’nin deniz ürünleri tedarikçilerinden biri olan Öz Sağdıçlar Balıkçılık, Horeca kanalına yönelik toptan balık temininde sektöründeki konumunu pekiştirdi.
Ancak fuarda sadece tedarik vurgusu yoktu: alabalık yetiştiriciliği ve ihracat faaliyetleri ile sürdürülebilir üretim anlayışını sergilediler; “tazelik, kalite, sürdürülebilir üretim” gibi kavramları stant iletişimlerinde öne çıkardılar.
Kalbur Et Kebap İstanbul Ümraniye’de 15 yıldır hizmet veren Kalbur Et Kebap, geleneksel Türk mutfağını modern çizgilerle buluşturdu. Özellikle Adana satır kıyması, küşleme, mini biftek, incik, tandır ve Kars-Ardahan yöresinin doğal ortamda yetişen kaz etiyle hazırlanan özel tarifleriyle ziyaretçileri etkilemeyi başardı.
Mekânın mimari kimliği ve atmosferi, kurucusu Metin Akdemir ile mimar eşi Merve Akdemir’in ortak vizyonuyla şekillenmişti.
Psikolog Didar Bademci Fuar bağlamında pek sık rastlanan bir yaklaşım: Psikoloji teması. Didar Bademci’nin stantında, “insan sağlığı ve beslenme-duygu ilişkisi” odaklı mesajlar, stres, yeme bozuklukları ve psikolojik direnç üzerine kısa bilgilendirmeler yer aldı.
Eğitimli danışmanlık hizmeti veren Didar Bademci, fuar süresince ziyaretçilerin sorularını yanıtlayarak “Sağlık = Fiziksel + Ruhsal Denge” hattında farkındalık yarattı.
Armiya Teknoloji Teknoloji sponsoru olarak fuarda dikkat çeken Armiya Teknoloji, giriş alanında Geçiş360 yazılımı ile entegre turnike geçiş kontrol sistemini sundu. Dijital QR kodlu yaka kartlarıyla hızlı, güvenli bir geçiş deneyimi sağlandı.
Ayrıca çok şubeli işletmelere yönelik CharismaFMS Yönetim Yazılımı, stant ziyaretçilerinden büyük ilgi gördü. Hem geçiş teknolojileri hem de dijital yönetim çözümleri ile Armiya, fuar boyunca “öne çıkan markalar” arasında yer aldı.
Ayıntap Baklavaları Gaziantep merkezli Ayıntap Baklava (Ayıntap Baklavaları), stantta geleneksel Antep baklavasını hijyen ve kalite vurgusu ile sergiledi. 1984’ten bu yana üretim yapan firma, kalite standartlarını koruyan üretim süreçleriyle Türkiye’nin farklı bölgelerine ve yurtdışına yayılma hedefiyle biliniyor.
Erzurum Belediyesi / Erzurum Mutfağı Erzurum’dan gelen ekip, kent kahvaltısı kültürünü ve yöresel ürünlerle gastronomi kimliğini öne çıkardı. Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin geçmiş dönemde düzenlediği Erzurum Kahvaltı Festivali örnek gösterilerek, 55 yöresel ürünle tanıtıma çıkan stant, ziyaretçilerden hayranlık aldı. Erzurum mutfağının zenginliği, coğrafi işaretli ürünleri ve kahvaltı çeşitliliği ile tanıtıldı; gastronomi üzerinden şehir markalaşmasına yaptıkları vurgu dikkat çekiciydi.
Maraş Dondurması Showu GastroShow’da adeta görkemli bir “dondurma sahnesi” kuruldu: kilolarca Maraş dondurması, döner kebap formunda asılarak kesilip ikram edildi. Bu sunum, ziyaretçilerin ilgisini çektiği gibi basında da geniş referans buldu.
Maraş dondurması, uluslararası gastronomi platformu TasteAtlas tarafından “Dünyanın En İyi Soğuk Tatlısı” seçilmişti. Bu unvan, fuardaki görsel ve tat deneyimiyle uyumlu şekilde ziyaretçilerde “gurur ve merak” duygusu yarattı.
Bu yılki GastroShow, “sağlık” temasıyla yalnızca yemek sunumlarını değil, gastronomi, psikoloji, teknoloji ve yerel kültür harmanını bir sahnede topladı.
Ziyaretçiler hem damaklarına hem de zihnine hitap eden içeriklerle karşılaştı. Stant sahipleri inovatif yaklaşımlar ve estetik sunumlarla dikkat çekti.
Bu tür etkinliklerin gastronomi turizmi açısından hem şehir markalarını hem yerel üreticileri beslediğini, kültürel mirası canlı tuttuğunu bir kez daha gördük.
Ümit Özdağ’ın Bu Konuşmasını Tekrar Hatırlamak Zorundayız
Türkiye’de cesur olmak, yalnız kalmayı göze almak demektir. Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu cesareti gösteren ve Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliğini siyasi arenada korkusuzca savunan ender liderlerden biridir.
3 Ocak 2023 tarihinde yaptığı bu tarihi konuşma, sadece bir siyasi beyan değil, Türk milletine yapılan bir çağrıdır. Hatırlamak, hatırlatmak ve yeniden düşünmek zorundayız. Çünkü bu konuşma, bir milletin yeniden uyanışının manifestosudur.
Tarihi Konuşmanın Önemi
3 Ocak 2023 – Türk Milletine Sesleniş Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, Türk milliyetçiliği ve Atatürkçülük ekseninde yaptığı bu konuşma, sadece siyasi rakiplere değil; sessiz kalanlara, görmezden gelenlere ve unutmaya meyilli olanlara da net bir mesaj içeriyor.
Özdağ’ın Haykırış
“13 Milyon Sığınmacıya Sessiz Kalan Türk Milliyetçisi Olamaz”
Özdağ, Türkiye’deki demografik işgale karşı sessiz kalanları doğrudan hedef alarak, milletin gözüne perde çekilmesine isyan etti.
“Türk Milliyetçiliğini Ayaklar Altına Alanlarla Siyaset Yapılmaz”
Erdoğan’ın “PKK ile açılım” politikasına değinerek bu çizgide yürüyenleri Türk milliyetçiliğinden dışladı.
“Atatürk’e Ayyaş Diyenlerle Aynı Masaya Oturulmaz”
Havaalanlarından, tesislerden Atatürk’ün adını silenlerle iş tutanlara karşı net bir çizgi çekti.
“Zafer Partisi, Atatürk’ün Kurduğu Cumhuriyetin Son Kalesidir”
Zafer Partisi’nin ideolojik kökenini Orhun Abideleri’nden Gaspıralı’ya, Ziya Gökalp’e ve Atatürk’e dayandırarak, Türk milliyetçiliğinin tek siyasi temsilcisi olduğunu vurguladı.
“Federasyon Hayali Kuranlar Türk Milliyetçisi Değildir”
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na atıfta bulunarak, federatif yapıya kayan zihniyeti eleştirdi.
“Siyasetin Eşantiyonu Değiliz”
Türk milliyetçilerinin siyasette görmezden gelinmesine sert bir tepki gösterdi.
Son Direnç Hakkı, Zafer Partisi
Zafer Partisi’nin, örtülü istila olarak nitelediği sığınmacı akınına karşı Türk milletinin “ilk ve son direnç hakkı” olduğunu belirten Özdağ, tüm Türk milliyetçilerini ve Atatürkçüleri bu saflarda birleşmeye davet etti.
Ümit Özdağ’ın Arkasındaki Akademik Güç
Siyaset bilimi profesörü olan Ümit Özdağ, sadece bir siyasi figür değil, aynı zamanda akademik bir otoritedir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyopolitik sorunları sahadan gelen bir bilgi birikimi ile yorumlayan nadir liderlerdendir.
Almanca ve İngilizce’yi ileri düzeyde bilen, yurtdışında eğitim almış ve birçok alanda akademik katkı sunmuş bir lider olarak, sahici ve bilimsel temellerle hareket etmektedir.
Bugün yaşadığımız sorunları görebilmek için sadece iyi bir lider değil, aynı zamanda cesur bir yürek gerekir.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, bu yüreği ve bilgeliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için hayati önemde bir mücadele veriyor.
3 Ocak 2023 tarihli bu konuşma, tarihe bir not, geleceğe bir manifestodur. Hatırlamak, hatırlatmak ve harekete geçmek zorundayız.
Konuşmanın Tam Metni;
Sevgili Türk Milliyetçileri, Sevgili Atatürkçüler,
Cumhuriyetimizin bir Türk devleti olduğunu ifade eden 1924 Anayasası’nı reddeden kişi, Türk milliyetçisi değildir; Atatürkçü hiç değildir.
Etnik ve mezhepsel kimliklere siyasal kimlik vereceğini vaat ederek yola çıkan birisi Türk milliyetçisi olamaz, Atatürkçü de olamaz.
Bugün ülkemizi 13 milyon sığınmacı ve kaçağın istilasına uğratırken ses çıkarmayanlar da Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
“PKK ile Erdoğan’ın yaptığı açılımdan daha iyisini yapacağız” diyenler, Türk milliyetçisi olamaz, Atatürkçü değildir.
Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlarla siyaset yapanlar Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü de değildir.
Atatürk’e “ayyaş” deyip ismini havaalanlarından ve kamu tesislerinden silenlerle bir araya gelenler, Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
“1921 Anayasası” diyerek, “Kurtuluşa evet, kuruluşa hayır” diyenlerle; Türkiye’yi Arap demografik işgaline sokanlarla yürüyenler de Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
Atatürk’ün bastırdığı bir isyan nedeniyle ona “soykırımcı” diyen adamı milletvekili yapan Atatürkçü olamaz. Atatürk’e “kefere” diyen birini milletvekili yapan kişi, ne Türk milliyetçisidir ne Atatürkçüdür.
Atatürk’ün kurduğu millî devleti, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile federalleştirmeye çalışanlar da Türk milliyetçisi değildir, Atatürkçü değildir.
Zafer Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan millî, üniter ve laik devlet fikrinin siyasetteki tek temsilcisidir.
Zafer Partisi, Orhun Abideleri’nden Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp çizgisine; oradan da Atatürk’ün önderliğinde şekillenen Türk milliyetçiliği siyasal projesinin bugünkü yegâne taşıyıcısıdır.
Zafer Partisi; kirletilmek, etkisizleştirilmek ve yok edilmek istenen Türk milliyetçiliğini, Atatürk çizgisinde 21. yüzyıla taşımayı hedefleyen tek partidir.
Bu anlamda Zafer Partisi, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin fikir merkezidir. Aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin son direnme ve savunma hakkıdır.
Zafer Partisi, ülkemizi iç savaşa sürüklemeyi ve “Büyük Kürdistan”ı kurmayı amaçlayan stratejik göç mühendisliği karşısında da Türk milletinin ilk ve son direnç hakkıdır.
Sevgili Türk milliyetçileri, sevgili Atatürkçüler;
Bölücü örgüt HDP kadar değer verilmeyen, siyasette adeta eşantiyon muamelesi gören Türk milliyetçilerini ve Atatürkçüleri;
Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş ilkeleri temelinde savunmak üzere Zafer Partisi’ne davet ediyorum.
“Oylarını nasıl olsa bize verecekler” diye küçümsenen tüm Türk milliyetçilerini, tüm Atatürkçüleri; Zafer Partisi saflarında birleşmeye çağırıyorum.
100 sene önce ordularıyla Anadolu’yu işgal eden emperyalizmi yenilgiye uğratan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde;
Bugün 13 milyon sığınmacı ile gerçekleşen örtülü istilaya karşı tek başına mücadele eden Zafer Partisi’nde yer almaya sizleri de davet ediyorum.
Yaşasın Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Büyük Türk Milleti’nin Zaferi!
Sanatın iyilikle buluştuğu özel bir gece, çocukların kalbine umut, topluma ise ilham oldu.
Fenerbahçe Rotary Kulübü’nün, Rotary gönüllülerinin özverili organizasyonuyla, 2 Temmuz 2025 Çarşamba günü, Maji Sanat Galerisi’nde düzenlediği etkinlik, Kalben Derneği’nin “Kalben Çocuk Köyü” projesine anlamlı bir destek sundu.
Toplumsal faydayı sanatla buluşturan Fenerbahçe Rotary Kulübü, gönüllülüğün en zarif haline imza attı. “İyilik için birleşin” çağrısıyla yola çıkan kulüp, bu özel gecede yalnızca bir sanat organizasyonu gerçekleştirmekle kalmadı, aynı zamanda yüzlerce çocuğun hayatına dokunacak bir destek köprüsü kurdu.
Sanatın Işığında Bir Umut Yolculuğu
Fenerbahçe Rotary Kulübü 2024-2025 Dönem Başkanı Aslı Başer’in liderliğinde organize edilen etkinlikte, İstanbul’un önde gelen sanatçılarının eserleri sanatseverlerle buluştu.
Gecenin sponsorluğunu üstlenen Gaye Donay’ın katkıları ve İSTED Derneği’nin destekleriyle hazırlanan sergi, sanatı toplum yararına dönüştürmenin en anlamlı örneklerinden biri oldu.
Sanat sadece duvarlarda değil, yüreklerde de iz bıraktı. Etkinlikte, astrolog ve yazar Sare Aldemir’in ilham dolu söyleşisi, katılımcılara hem ruhsal hem de düşünsel bir yolculuk sundu. Aldemir’in etkileyici anlatımıyla derinleşen gece, sanatın dönüştürücü gücünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Kalben Çocuk Köyü İçin El Ele
Etkinlikten elde edilen tüm gelir, çocukların güvenli, sevgi dolu bir yuvaya kavuşmaları için çalışan Kalben Derneği’nin “Kalben Çocuk Köyü” projesine aktarıldı. Koruyucu ailelik ve evlat edinme alanında Türkiye’nin en saygın sivil toplum girişimlerinden biri olan Kalben Derneği, bu destekle daha fazla çocuğun hayatına umut taşımaya devam edecek.
Fenerbahçe Rotary Kulübü Toplumsal Hizmetler Komite Başkanı Hülya Vurgun Şahbaz ve özverili ekibi, gecenin perde arkasındaki kahramanlarıydı. Tüm detayları titizlikle planlanan organizasyon, bir gönül hareketinin ne kadar büyük bir dönüşüm yaratabileceğini kanıtladı.
Sanatla Büyüyen İyilik
Gecede konuşan Dönem Başkanı Aslı Başer, “Sanatın iyilikle buluştuğu bu anlamlı gecede emeği geçen herkese kalpten teşekkür ederim. Maji Sanat Galerisi’ne, kıymetli sponsorlarımız Gaye Donay’a, değerli sanatçılarımız Oktay Seven ve Tamer Levent’e ve tüm katılımcılarımıza minnettarız.
Rotary olarak iyiliğin peşinden koşmaya, toplum için üretmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Bir Gece, Bin Umut
Bu özel etkinlik, sanatın sadece estetik bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm için güçlü bir araç olduğunu bir kez daha gösterdi. Fenerbahçe Rotary Kulübü’nün örnek niteliğindeki bu organizasyonu, Kalben Derneği’nin kutsal misyonuyla birleşerek yüzlerce çocuğun geleceğine umut oldu.
Unutmayalım: Bir çocuğun hayatına dokunmak, aslında bir toplumun vicdanına dokunmaktır. Ve sanatla yapılan iyilik, her zaman daha derine işler.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, 142 gün hücrede tutulduktan sonra çıktığı mahkemede, akademik birikimini ve devlet sadakatini anlattı: “Fiillerim hukukun bana yüklediği sorumluluklardır.”
Ümit Özdağ’dan 50 Sayfalık Savunma
“Beni Devlet Sırlarıyla Görevlendirdiniz, Şimdi Sanık Diyorsunuz”
Özdağ’dan Mahkemeye: “Cumhuriyeti Hukukla Kurduk, Öyle Savunuruz”
Kamuoyunun özgürlük beklentisiyle kilitlendiği 11 Haziran 2025 Çarşanva günü duruşmada, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Silivri Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda yaptığı 50 sayfayı aşan kapsamlı savunmasında, hukuka, devlete ve Türk milletine bağlılığını hem tarihi örneklerle hem akademik zeminde ortaya koydu.
Savunmasına güçlü ve sarsıcı bir başlangıç yapan Özdağ, “Bugün burada mahkemenizde sanık olarak bulunmam, Anayasa ve yasalar ihlal edilerek, zor kullanılarak gerçekleştirilmiştir,” diyerek duruşmanın hukuk devleti açısından taşıdığı önemi vurguladı.
Akademiden Hücreye, Hücreden Hukuka
Savunmasının başında, 1999’da yaşadığı bir dava sürecini anlatan Özdağ, geçmişte PKK propagandası yaptığı iddiasıyla yargılanan bir akademik çalışmayı sahiplenişini, hukukla verdiği mücadeleyi ve sonrasında gelen beraat kararını anlattı. “Savcı, bir gün ‘yanlışlık oldu’ demişti. Bu davanın savcısı da aynı şeyi diyecek,” diyerek salonda tarihi bir benzetmeye imza attı.
Bu anekdot, yalnızca bireysel bir hatıranın aktarımı değildi; aynı zamanda bugün karşı karşıya kaldığı sürecin bir benzerine işaret eden politik bir göndermeydi.
Akademik kariyerinden güvenlik bilimlerine, terörizmle mücadeleden devlet adına yürüttüğü diplomatik görevlere dek uzanan bir yaşam çizgisi sunan Özdağ, sözlerini “Devlet sırları bana emanet edildi, taşıdım ve taşıyorum,” diyerek sürdürdü.
Tutuklama Siyasi mi?
Özdağ, Antalya’da yaptığı bir konuşmanın ardından re’sen başlatılan soruşturmayı “adli değil, siyasi” olarak tanımladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde geçirdiği gece, savcılıktaki sorgusu sırasında başka bir dosya üzerinden yöneltilen sorular ve eş zamanlı hazırlanan iddianameler zinciri, savunmasına göre sistematik bir politik operasyonun izlerini taşıyordu.
Savunmasında yalnızca kendi sözlerine değil, Kürtçü çevrelere yakın bazı isimlerin açıklamalarına da yer veren Özdağ, “Dikkat edin, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bile içeride” ifadelerini gündeme taşıyarak davanın doğrudan doğruya siyasi mutabakatın bir parçası olduğuna işaret etti.
“Bunlar Yabancı Düşmanlığı Değil, Milli Güvenlik Politikasıdır”
Zafer Partisi’nin göç politikalarına da değinen Özdağ, bu yaklaşımların “psikolojik yabancı düşmanlığı” değil, akademik ve güvenlik temelli bir milli duruş olduğunu belirtti: “Cumhuriyeti hukukla kurduk. Bugün de ülkemizi hukuka aykırı şekilde savunmaya ihtiyacımız yok,” sözleriyle sığınmacı karşıtı politikalarının temelini açıkladı.
Son Söz, “Hayatım Türk Milletinin Emrindedir”
Savunmasının sonunda ise duygusal ama bir o kadar da kararlı ifadelerle salona veda etti: “Bütün hayatımı akademik ve siyasi olarak Türk milletinin güvenliği ve refahına adadım. Binlerce öğrenci yetiştirdim. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir ülke olsun diye çalıştım. Şimdi burada, yine o görev duygusuyla bulunuyorum.”
Özgürlüğün Eşiğinde Bir Duruşma
11 Haziran 2025 tarihi, yalnızca bir savunma metninin okunduğu değil; Türkiye'nin hukukla siyaset arasındaki çizgiyi yeniden tartıştığı bir gün oldu.
Özdağ’ın duruşmadaki sözleri, kamuda hâkim olan “özgürlüğü gerçekleşecek” umudunu pekiştirdi. Bu savunma, içerdiği tarihsel referanslarla, devlet sadakatiyle ve hukuka çağrısıyla, yalnızca mahkeme salonuna değil, demokrasi tarihine de kaydedildi.
Eğer karar, hukuk ve vicdan terazisinde tartılırsa, bu savunma bir dönüm noktası olabilir. Aksi takdirde, tıpkı geçmişte olduğu gibi, ileride biri çıkıp yine “bir yanlışlık olmuş” demek zorunda kalabilir.
İnsan Kaynaklarında Devrim Niteliğinde Bir Gün Daha
Seda Mızraklı’ya alkışlar, zirveye övgüler yağdı…
İstanbul’un kalbinde düzenlenen Global HR Summit 2025, ikinci gününde insan kaynakları, teknoloji ve liderlik kavramlarını tarihin en parlak zihinleriyle buluşturdu.
Bu zirvede yalnızca bir etkinlik değil, adeta bir vizyon devrimi yaşandı.
Ve elbette, bu eşsiz organizasyonun mimarı olan Seda Mızraklı Ferik… O sadece bir zirve başkanı değil; modern iş dünyasının rotasını çizen, ilham veren bir lider. KREA M.I.C.E. ve KREA Digital’in kurucusu olarak, bu dev organizasyonu bir şölene dönüştürdü. Katılımcılar nezdinde, adeta sahnede parlayan bir yıldız gibi izlendi.
Açılış Seda Mızraklı’dan, İlham Dalgası Tüm Güne Yayıldı
Zirvenin ikinci günü, Seda Mızraklı’nın içten ve vizyon dolu açılış konuşmasıyla başladı. Dinleyen herkesin içinde bir ışık yaktı. İşte o konuşma, yalnızca bir açılış değil, geleceğin iş dünyasına atılan güçlü bir adımdı.
Küresel Düşünürlerden Altın Değerinde Konuşmalar
Sir Andrew Likierman (London Business School) sanal katılımıyla karar verme mekanizmalarında doğruluk ve içgörüye ışık tuttu.
Florin Petrescu insan odaklı liderliğin yapay zekâ çağında nasıl şekillenmesi gerektiğini detaylıca anlattı.
Bahadır Kaleağası küresel jeopolitiğin iş dünyasına etkisini büyük bir vizyonla aktardı.
"İş Dünyası, Jeopolitik ve Ötesi, Küresel Krizler Çağında Yeni Stratejiler"
Bahadır Kaleağası’ndan Çarpıcı Uyarılar, "Şirketler Artık Jeopolitiği İçselleştirmeli"
Paris – Institut du Bosphore Başkanı ve strateji uzmanı Bahadır Kaleağası, "İş Dünyası, Jeopolitik ve Ötesi" başlıklı konuşmasında, küresel sistemdeki radikal dönüşümleri analiz ederek iş dünyasına ve politika yapıcılara kritik mesajlar verdi. Marie Curie’nin "Korkmamak ve anlamaya çalışmak" sözünden yola çıkan Kaleağası, "Artık ekonomiyi jeopolitikten, bilimi diplomasiden ayıramayız" dedi.
Parçalanmış Küreselleşme, Yeni Riskler ve Fırsatlar
Kaleağası, küreselleşmenin "stratejik kırılganlıklarla dolu" yeni evresini şu başlıklarla özetledi:
Ekonomik zincirler = Risk zincirleri: Tedarik ağları artık jeopolitik gerilimlerden doğrudan etkileniyor.
Yarı iletkenler ve kritik hammaddeler: ABD-Çin rekabetinin odağında; şirketler için "kaynak güvenliği" öncelik haline geldi.
Dijital sistemler ve uzay teknolojileri: Refahın taşıyıcısı olduğu kadar "hibrit savaşların" hedefi.
Yapay zekâ ve kuantum bilişim: Belirsizlik yaratan ancak "büyüleyici" bir gelecek vaat ediyor.
"Şirketler, yatırım ve üretim kararlarını artık sadece piyasa koşullarına göre değil, jeopolitik analizle almalı" uyarısını yaptı.
Jeopolitik Artık Yönetim Kurullarında
Kaleağası’nın altını çizdiği 5 çarpıcı gerçek:
"Jeopolitik analiz, finans ve pazarlama kadar kritik bir yönetim kurulu gündemi."
Ukrayna savaşı, pandemi ve Orta Doğu krizleri, karşılıklı bağımlılığı gösterdi: "Hiçbir küresel sorun tek başına çözülemez."
Liderlik, kaba güçle değil; "yenilik, iş birliği ve öngörü" ile şekillenmeli.
Avrupa’nın rolü, Demokrasi, teknoloji ve sürdürülebilir kalkınma, insanlığın geleceğini belirleyecek.
Güven krizi, Kurumlara ve kamusal söyleme duyulan güvenin yeniden inşası şart.
Çözüm Önerileri, "21. Yüzyılın Yönetişim Araçları"
Kaleağası, yol haritasını 3 maddede paylaştı:
Uluslararası yönetişim reformu, 20. yüzyıl kurumları (BM, Dünya Bankası vb.) artık yetersiz.
Mini çok taraflılık, Esnek iş birlikleri (örneğin; kritik madenler ittifakları).
Bilim ve diplomasi sinerjisi: NASA’da kara delik görüntüleyen Prof. Feryal Özel’in "Merak edenler geleceği kazanacak" sözünü hatırlattı.
Türkiye-Fransa-EÜ Diyaloğunun Önemi
Paris Bosphorus Enstitüsü’nün çalışmalarına değinen Kaleağası, "Bilgi ve kolektif zekâ artık jeostratejik varlık. Fransa, AB ve Türkiye diyaloğu, krizleri aşmada kilit rol oynayabilir" dedi.
"Korkmamak İçin Anlamalıyız"
Kaleağası, konuşmasını Marie Curie’nin sözleriyle tamamladı: "İlerleme berrak bir bilinç ister. Daha az korkmak için daha çok anlamanın zamanı."
Kaleağası’nın mesajı net,"Yeni dünyada ayakta kalmak için disiplinlerarası düşünmek ve kolektif hareket etmek şart."
Ahmet Akın ise dinleyenleri “insan yüzlü robotlar mı, robot yüzlü insanlar mı?” sorusu ile düşündürdü.
Yapay Zekâ, Nörobilim, Duygusal Zeka… Her Şey Masadaydı
Günün ilerleyen saatlerinde sahnede:
Dr. Hamira Riaz, iş ve insan kaynakları stratejileri arasındaki uçurumu nörobilimle nasıl kapatabileceğimizi gösterdi.
Aydın Erdem, çalışanların değişen sosyolojisini verilerle ortaya koydu.
Sezin Mızraklı Avalin, yapay zekâ ile duygusal zekânın çarpıştığı sessiz savaşta kimin kazanacağına dair çarpıcı bir vizyon sundu.
Zihin mi Kazanacak, Yürek mi? Yapay Zeka ile Duygusal Zekanın Sessiz Savaşı
Sezin Mızraklı AvalinKonuşmacı, B2B Satış ve Stratejik Pazarlama Danışmanı
"Zihin mi Kazanacak, Yürek mü? Yapay Zeka ile Duygusal Zekanın Sessiz Savaşı"
Sezin Mızraklı Avalin’den Çarpıcı Analiz: "İnsanlık ve Teknoloji Dengesini Kurmalıyız"
B2B Satış ve Stratejik Pazarlama Danışmanı Sezin Mızraklı Avalin, "Zihin mi Kazanacak, Yürek mü? Yapay Zeka ile Duygusal Zekanın Sessiz Savaşı" başlıklı konuşmasında, yapay zekanın insan hayatına etkilerini kişisel deneyimleri ve tarihsel perspektifle ele aldı. Avalin, teknolojinin hızla ilerlediği bir dönemde "insani değerlerin korunması" gerektiğini vurgulayarak kritik uyarılarda bulundu.
Kişisel Hikaye, "Yapay Zeka Teşhisi mi, İnsani Dokunuş mu?"
Avalin, geçen yıl yaşadığı sağlık sorununu örnek göstererek teknoloji-insan dengesinin önemine dikkat çekti:
"Doktorum, teşhisi yapay zeka destekli görüntülemeyle koydu ancak ardından gözlerimin içine bakarak 'Merak etmeyin, yalnız değilsiniz' dedi. Bu insani temas, psikolojik olarak beni rahatlattı."
Yapay zekanın "soğuk" bir şekilde hastalığı bildirmesinin yaratacağı travmaya karşı, "Duygusal destek olmadan teknoloji yetersiz kalır" dedi.
Yapay Zekanın Tarihsel Yolculuğu: "Leonardo da Vinci’den Günümüze"
Avalin, yapay zekanın kökenlerini Leonardo da Vinci’nin 1495’te tasarladığı robotlara kadar götürerek şu tarihsel dönüm noktalarını paylaştı:
1997’de IBM’in Deep Blue’su, satranç şampiyonu Garry Kasparov’u yendi.
2011’de Siri, 2016’da sohbet robotları insanlarla etkileşime başladı.
2026 projeksiyonu, Yapay zeka çözümlerinin 500 milyon+ insanın hayatını değiştirmesi bekleniyor.
İnsan Kaynaklarında Yapay Zeka, "Operasyonel Verimlilik ama Duygusal Zeka Şart"
Avalin, iş dünyasında yapay zeka kullanımına ilişkin çarpıcı tespitler yaptı:
"Bordro süreçlerinden aday taramasına kadar yapay zeka verimlilik sağlıyor. Ancak çalışanların %70’i, yöneticilerinin 'duygusal zeka' göstermesini bekliyor."
Z Kuşağı (1995-2009 doğumlular) için anında erişim ve sosyal duyarlılık vurgusu:
"Onlar için 'çevreye duyarlı şirketlerde çalışmak' maaş kadar önemli."
Kritik Uyarılar, "Yapay Zekayı Doğru Kullanmanın 4 Yolu"
Avalin, geleceğe dair şu stratejileri önerdi:
"Yapay Zeka ile Savaşmayın, İş Birliği Yapın":
"Satranç turnuvalarında artık 'insan+makine' takımları kazanıyor. Beraber çalışmalıyız."
"Akışkan Olun":
"Eskiden kasetler vardı, şimdi Spotify var. Kurumlar da esnek ve dinamik olmalı."
"Zaman Kazandıran Teknolojileri Hayata Entegre Edin",
"Yapay zeka rutin işleri halletsin, insanlar yaratıcılığa odaklansın."
"Doğru Soruları Sormayı Öğrenin":
"Bilgiye ulaşmak kolay ama doğru soruyu sorabilmek artık en değerli beceri."
"Dengeyi Kurun"
Avalin, "Yapay zeka teşhis koyabilir ama hastaya 'geçmiş olsun' diyen bir doktor olmalı" diyerek sözlerini tamamladı. Vurgusu nettir,
"Teknolojiyi reddetmeyin ama insanı da unutmayın. Kazanan, bu dengeyi kurabilenler olacak."
.
Günün farklı panellerinde Vodafone, Pegasus, Unilever, LC Waikiki, ING Türkiye gibi dev şirketlerin insan kaynakları liderleri, geleceğin liderlik ajandalarını masaya yatırdı.
İşveren Markasında Dönüşüm Zamanı Paneli,
“İşveren Markasında Dönüşüm Zamanı, Liderlerin Vizyonu, Stratejik Yol Haritası ve Geleceğe Bakış,” başlıklı panelde sektörün önde gelen isimleri, işveren markası dönüşümüne yönelik stratejilerini paylaştı. Moderatörlüğünü KREA M.I.C.E. Kurucu & CEO’su Seda Mızraklı Ferik’in üstlendiği panelde, LC Waikiki CHRO Bahattin Aydın, ING Türkiye İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hale Ökmen Ataklı ve Tiryaki Agro İnsan Kaynakları Başkan Yardımcısı Murat Boğahan önemli açıklamalar yaptı.
Esneklik ve anlam arayışı yeni nesil çalışanların beklentisi. Aile şirketi kültürü, aidiyeti güçlendiriyor. Yapay zekâ ve insan iş birliği, geleceğin iş modellerini şekillendiriyor. Türk şirketleri, küresel işveren markası olma yolunda hızla ilerliyor.
ING Türkiye, "Esneklik ve Anlam Arayışı İşveren Markasının Temel Taşı"
ING Türkiye’nin İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hale Ökmen Ataklı, dijital dönüşüm ve esnek çalışma modellerinin işveren markasındaki önemine dikkat çekti:
"Kendimizi bir teknoloji şirketi olarak konumlandırıyoruz. Çalışanlarımız için 'Burada hayatını yaşa' mottosuyla esneklik sunuyoruz."
Pandemi sonrası çalışanların %60'ının hibrit modeli talep ettiğini belirterek, ING’de ayda 6 gün ofis zorunluluğu olduğunu, ancak bunun takım motivasyonu ve inovasyon odaklı kurgulandığını vurguladı.
"Yeni nesil, anlam arayışı olan işler istiyor. Teknolojiyi etkin kullanan, sosyal etkisi yüksek şirketler tercih ediliyor."
Tiryaki Agro, "Aile Kültürü ve Sahada Olmak Fark Yaratıyor"
Tiryaki Agro İK Başkan Yardımcısı Murat Boğahan, şirketin 70+ ülkede tarım ve lojistik operasyonlarıyla küresel bir marka olduğunu hatırlatarak, "Bizim için aile kültürü ve sahada aktif olmak kritik" dedi.
Deprem bölgesinde hızlı aksiyon alarak 5 konteyner kent kurduklarını ve çalışanlarının bu sürece gönüllü katıldığını paylaştı.
"Liderlerimiz, sadece talimatları uygulayan değil, sorgulayan ve katma değer yaratan ekipler istiyor."
Afrika ve Orta Doğu’daki zorlu coğrafyalarda çalışanlarının aidiyet duygusunu samimiyetle beslediklerini vurguladı.
LC Waikiki, "Yapay Zekâ ve İnsan Odaklı Dönüşüm"
LC Waikiki CHRO Bahattin Aydın, perakende devinin 60+ ülkede 60 bin çalışanla büyüdüğünü belirterek, "Geleceği şekillendirmek için yapay zekâyı iş süreçlerine entegre ediyoruz" açıklamasını yaptı.
"Artık organizasyon şemalarında 'avatarlar' (dijital çalışanlar) yer alıyor. İnsan+yapay zekâ iş birliği kaçınılmaz."
Çalışanlarda "işimi kaybeder miyim?" endişesini ortadan kaldırmak için "Akıl ve Kalp" temalı bir dönüşüm stratejisi uyguladıklarını anlattı.
"Yapay zekâ becerisi olan adayları deneyimli olanlara tercih ediyoruz. Türkiye’den küresel bir marka çıkarmak hedefimiz."
Türk Şirketleri Küresel İşveren Markası Olma Yolunda
Panelde öne çıkan ortak vurgu, "insan odaklı dijital dönüşüm" oldu. ING’nin esnek çalışma modeli, Tiryaki Agro’nun saha deneyimi ve LC Waikiki’nin yapay zekâ stratejisi, Türk şirketlerinin küresel işveren markası olma yolundaki adımlarını gösterdi.
Moderatör Seda Mızraklı Ferik, "Bu panelde iki Türk markasının (LC Waikiki ve Tiryaki Agro) yanı sıra ING gibi küresel bir oyuncunun Türkiye’den liderlik etmesi gurur verici" diyerek sözlerini tamamladı.
Günün son keynote konuşması ise efsanevi eğitmen ve yazar Ahmet Şerif İzgören’den geldi. Anlam, etik ve liderliği merkezine alan bu kapanış konuşması ayakta alkışlandı
Global HR Summit 2025’in ikinci günü, yalnızca bilgi ve içgörü değil, aynı zamanda duygu, vizyon ve liderlik dolu bir deneyim sundu.
Bir gazeteci olarak şunu gururla söyleyebilirim, Bu zirve, yalnızca bir etkinlik değil, bir akıl fırtınası, bir ilham patlamasıydı. Seda Mızraklı’nın liderliği altında bu zirve, Türkiye’nin iş dünyasında ve küresel HR arenasında “olmazsa olmaz” bir marka haline geldi.